Çene Eklemi

Türkçe: ‘’Dişini sıkmak’’

Almanca: ‘’Die Zähne zusammenbeißen’’

İngilizce: ‘’Grit one’s teeth’’

 

Yukarıdaki deyimler ‘’Darlığa, sıkıntıya katlanma çabası içinde olmak, sabır göstermek, dayanmak’’ anlamına gelmektedir. Her dilde benzer anlamlara gelen diş sıkma deyimi bize dişimizi sıkmanın çok doğal ve günlük hayatımızda yaşadığımız zorluklar karşısında istemsizce yapabileceğimiz bir eylem olduğunu ifade etmektedir. Ama adı üzerinde bu bir deyimdir. Kesinlikle diş sıkmak doğal bir eylem değildir. Diş sıkmaya bağlı oluşan patolojik sonuçlara katlanarak yaşamak zorunda değilsiniz.

Çene eklemi

Temporomandibular eklem, yani çene eklemi, alt çene kemiği üzerinde bulunur. Sağda ve solda olmak üzere iki adettir. Vücudumuzdaki diğer eklemlerden farklıdır ve daha komplike bir yapı teşkil eder. Her iki eklem başı da alt çeneye bağlı olduğu için, bir tanesindeki problem diğerini de etkiler.

Eklem başları, temporal kemiğin glenoid fossa adı verilen çukuruna yerleşir. Temporal kemik ile eklem başı (kondil) arasında ise fibrokartilaj dokudan oluşan artiküler disk bulunur. Sağlıklı bir eklemde artiküler disk, glenoid fossa ile eklem başı (kondil) arasında yer alır.

Diş sıkma, diş gıcırdatma eklem yapılarına zarar verir.

Temporomandibular eklem bünyesindeki yapıları, kollajen bağ dokusundan oluşan eklem ligamentleri korur. Bu ligamentler, üzerilerine gelebilecek aralıklı kuvvetlere dayanıklı olarak yapılanmışlardır ve eklemin hareketlerini kısıtlarlar. Ancak, sürekli ve anormal kuvvetler karşısında zarar görebilirler ve zarar gören ligamentin tekrar eski haline dönme olasılığı oldukça düşüktür. Özellikle; diş sıkma, gıcırdatma ve dişlerin karşılıklı kapanışları sırasında oluşan erken temaslar, eklem yapılarına zarar veren kuvvetler oluştururlar. Bu gibi durumlar mevcut ise, eklem yapıları zarar görmeden önce önlem alınmalıdır. Çünkü, eklem rahatsızlıklarının tedavisinde, eklem dokularının tamamen sağlıklı hale dönmeleri mümkün olmamaktadır. Bununla birlikte, tedavi sırasında hastaların belirti ve bulgularında azalma meydana gelmekte ve problemin artması engellenmektedir.

Çene eklemi, sadece çiğneme esnasında değil, konuşma ve yutkunma fonksiyonlarında da hareket eder. Bu nedenle, en çok kullandığımız eklemlerden biridir. Bu sebeple, temporomandibular eklem sağlığının hayatımızdaki rolü çok önemlidir.

Çene Eklemi Tedavisi

Stabilizasyon splinti

Stabilizasyon splinti, çoğunlukla üst, gerekli durumda da alt dişlerinizin üzerine uygulanan, görünüm açısından gece plağı veya diş gıcırdatma plağı adı altında piyasada var olan plaklara benzese de fonksiyon açısından dişlerin kapanışı ve çene ekleminizin konumlandırılması açısından oldukça farklı bir plaktır. Temeli ‘’Michigan Splinti’’ne dayanan ancak seneler boyu yapılan klinik çalışmalar sonucunda detaylandırılmış ve kullanışlı hale getirilmiş bir akrilik splinttir.

Düzenli kontroller ve uyumlamalar gereklidir.

Stabilizasyon splinti, çene eklemi ve dişlerin kapanışını birebir etkileyen bir splinttir. Bir kere ağıza yerleştirilip bir daha kontrol gerektirmeyen bir plak gibi düşünülmemesi gerekir. Bu uygulamaya ‘’Splint Tedavisi’’ demek bu yüzden daha doğrudur. Tedavi bir süreçtir ve tedavi sırasında düzenli kontroller ve uyumlamalar gereklidir.

Vücut bir bütündür ve bütün olarak ele alınmalıdır. Tedavi sürecine geçmeden önce vücudun bütünlüğü hakkında bilgi vermek yararlı olacaktır. Dişler, çiğneme kasları ve çene eklemi bir arada fonksiyon gören, çok hassas ve komplike yapılardır. Bu sebeple, bu yapıları birbirinden ayırmak doğru olmaz. Bunlar çiğneme sisteminin ana elemanlarıdır ve bir arada değerlendirilmesi gereklidir. Çiğneme sisteminin düzgün çalışabilmesi, sağlıklı stabil kalabilmesi için aşağıdaki unsurlar gereklidir:

  • Çene eklemi, çiğneme döngüsünün sonunda hep aynı başlangıç noktasına dönebilmelidir.
  • Eklemler bu başlangıç noktasındayken üst ve alt dişler aynı anda tam temasta olmalıdır.
  • Dişler hiç aşınmamış, olması gerektikleri biyolojik şekil ve formda olmalıdır.


Bu üç durumdan biri veya birkaçı farklı sebeplerden dolayı bozulabilir. Yüksek yapılmış dolgular, çekilmiş dişlerin uzun süre boş kalmasına bağlı etrafındaki dişlerin devrilmesi ve uzaması, dişlerdeki erken temaslar nedeniyle eklemin başlangıç konumuna dönememesi, eksik veya hatalı yapılmış protezler, ortodontik tedaviler, tırnak yemek gibi tekrarlayıcı zararlı alışkanlıkla gibi birçok dişsel faktör bu çiğneme dengesinin bozulmasına sebep olmaktadır.

Erken dönemde fark edilmeyebilir.

Bazı hastalar küçük rahatsızlıkları erken dönemde fark etmeyebilir. Uzun seneler hiç ağrısız ve çene eklemlerinde tıklama sesi olmadan yaşayabilir. Bu biraz da kişinin vücudunun adaptasyon mekanizmasıyla ilgilidir. Bazı hastalar ise dişlerini eskisi gibi doğru yerinde kapatamadığını erken dönemde fark edebilir ama sorunun tam olarak nereden kaynaklandığını bilemez.

Gizli düşmanımız: Adaptasyon

İnsan vücudu çok başarılı bir adaptasyon mekanizmasına sahiptir. Ancak problemi oluşturan etkenler devam ettiği sürece, adaptasyon sınırı bir noktada aşılarak hastalıklar ve semptomlar ortaya çıkar. Bu sebeple, adaptasyon aslında gizli düşmanımızdır.

Daha önce belirttiğimiz gibi vücut bir bütündür ve çiğneme sistemi de vücudun diğer sistemlerinden ayrı düşünülemez. Çiğneme sisteminden ortaya çıkan herhangi bir problem tüm vücudun dengesini değiştirebilir.

Çene eklemi rahatsızlıklarına Kraniomandibular Disfonksiyon veya Temporomandibular Disfonksiyon adı verilmektedir.

En sık rastlanan bulgular aşağıdaki gibidir:

  • Çenede, yanak kaslarında, yüzde, şakaklarda, başta, boyunda ve omuzlarda ağrılar.
  • Skolyoz, kalça problemleri veya fıtığa bağlı duruş bozuklukları nedeniyle başın duruş bozukluğu.
  • Çene hareketleri sırasında, özellikle sabah uyandığında çene ağrısı, ağız açarken ve kaparken eklemden gelen klik sesi, alt çenede hareket kısıtlılığı.
  • Çiğnemede ağrı ve kısıtlılık.
  • Dişlerde aşınmalar, abrazyonlar ve kırılmalar.
  • Dişlerin dişeti ile birleştiği boyun kısımlarında aşınmalar ve hassasiyet.
  • Kulak çınlaması.
  • Kulakta doluluk ve ses kaybı hissi.
  • Uyku problemleri ve beraberinde getirdiği yorgunluk ve dikkat bozukluğu.
  • Gözlerin arka kısmında ağrı hissi ve ışığa hassasiyet.
  • Çene ekleminin erimesine bağlı olarak  alt çenenin geriye rotasyon yapması ve ön dişlerde oluşan açıklık. Bu soruna çoğunlukla hava yolunun daralması da eşlik etmektedir.

Kısa süreli çözüm: Semptomları ortadan kaldırmak.

Baş, boyun ve çeneler birbiriyle bağlantılıdır. Dolayısıyla, çene eklemindeki problem kendisini baş, boyun ve omuzlarda ağrı olarak gösterebilir. Bu durumda hastalar genellikle kulak burun boğaz uzmanı, nörolog ve psikolog gibi farklı hekimlere yönlendirilirler ve muayene olurlar. Eğer ağrı dişlerde ya da eklem bölgesinde ise o zaman bir diş hekimine muayene olmaları tavsiye olunur. Diş hekimleri, hastanın diş gıcırdatma veya sıkma problemi varsa gece plağı adı altında şeffaf plaklar yaparak sorunu çözmeye çalışmaktadır. Hatta son zamanlarda botoks gibi uygulamalarla geçici çözümler aranmaktadır. Oysa ki bir nokta atlanmaktadır. Etkeni ortadan kaldırmadan semptomları gidermek yalnızca kısa süreli çözümler sağlamaktadır.

Hastamızın eklem tedavisi hakkındaki görüşleri

Öncelikle sorunun kaynağı tespit edilip tedaviye başlamak gerekir. İşte bu noktada eklem splinti tedavisi devreye girmektedir. (Şiddetli eklem ağrıları ile başvuran bir hastamızın eklem tedavisi hakkında görüşlerini ve tedavi sürecini bu videoda dinleyebilirsiniz.)

İlk yapılması gereken; semptomların kaynağının bir splint yardımıyla teşhis edilmesidir.

Eklem splinti, biyofonksiyonel tedavinin temelidir. Çünkü, eklem splinti tedavisinde amaç, çiğneme sisteminde oluşan dengesizliği düzeltebilmek için dengenin nerede bozulduğunu tespit etmektir. Yani, ilk yapılması gereken uygulama çene eklemi veya çiğneme kaslarındaki ağrıların ve diğer semptomların kaynağının bir splint yardımıyla teşhis edilmesidir. Esasen bu splint, çiğneme sistemindeki dengesizliğin dengeye gelmesine yardımcı olmak için hazırlanmaktadır. Splintin özel dizaynı sayesinde üst ve alt dişler arasında doğru kapanış oluşturulmakta ve doğru fonksiyonel hareketler sağlanmaktadır. Splint sayesinde çiğneme kasları, dişler ve çene eklemi uyum içinde çalışabilmektedir. Senelerce kronikleşmiş ağrıların geçmesi için bir tedavi sürecine girilmektedir.

Çene eklem splinti tedavisi sonunda hastanın eklem pozisyonunu stabil hale geldikten sonra artık dişler eskisi gibi kapanmamaktadır. Artık erken temas eden dişler hasta tarafından çok rahatlıkla fark edilebilmektedir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, bu erken temas yeni yapılmış yüksek bir dolgudan kaynaklanabileceği gibi, çok eski protezler, devrilmiş dişler, uzamış 20 yaş dişleri, 20 yaş dişlerinin öne ittirmesiyle uzamış ikinci büyük azı dişleri, çapraz kapanıştaki dişler, diş aşınmaları nedeniyle düzleşmiş dişler gibi birçok farklı durumdan kaynaklanabilmektedir.

Yeni oluşan dişsel kapanışın biyofonksiyonel konsept çerçevesindeki tedavisi aşağıdaki şekillerde yapılabilir:

1- Protetik tedavi: 

Hastanın eklem kayıtları alınır ve laboratuvar ortamına aktarılır. Laboratuvarda hastan diş modelleri üzerinde aşındırmalar ve eklemeler yapılarak fonksiyonel kapanış elde edilmeye çalışılır. Elde edilen son durum ayrıntıyla hastaya anlatılır ve gösterilir.

Erken temas olan dişlerden aşındırma yapılması ve aşınmış, yani anatomik olarak formunu kaybetmiş dişlerin tekrardan eski halini kazanabilmeleri için restorasyonlarının yapılması sayesinde dişlerin fonksiyonel kapanışı sağlanmış olur ve böylece çene eklemi doğru ve tekrarlanabilir konumunu korur. Fonksiyon sırasında kesici dişler ve köpek dişleri en aktif görevi üstlenmekle birlikte, çiğneme döngüsünün doğru yapılabilmesi için bütün dişlerin formlarının düzgün olması büyük önem taşımaktadır.

2- Ortodontik tedavi: 

Eklem pozisyonu doğru yerine geldikten sonra biyofonksiyonel kapanışın sağlanabilmesi için bazen ortodontik tedaviye ihtiyaç duyulur. Dişler ortodontik tedavi ile hareket ettirilerek doğru pozisyonlarına getirilir. Eğer dişlerin anatomileri aşınma nedeniyle bozulmamışsa, dişlerin restorasyonlarına gerek duyulmadan sadece ortodontik tedavi ile biyofonksiyonel kapanış sağlanmış olunur.

3- Ortodontik tedavi ve protetik tedavi:

Aşınma ve başka nedenlerden dolayı normal anatomileri bozulmuş dişler mevcut ise ortodontik tedavi sonunda yapılacak restorasyonlar ile bu dişlerin mutlaka eski formlarına kavuşturulması gerekmektedir.

4- Ortodontik tedavi ve Ortognatik Cerrahi:

Eklem pozisyonu stabil hale geldikten sonra dişsel ilişkiyi düzeltmek bazen yalnızca ortodontik tedavi veya restorasyonlarla mümkün olmamaktadır. Eğer, biyofonksiyonel kapanış için iskeletsel bir müdahale gerekiyorsa, ortognatik cerrahi hazırlığı yapılır. Önce ortodontik tedavi ile dişler çene kemiği içinde doğru pozisyona getirilir. Ameliyat öncesinde stabil eklem pozisyonu ve çene kaslarının rahatlamasını için yeniden eklem splinti kullandırılır. Ameliyat öncesi hastadan alınan hassas kayıtlar ile ameliyat planlaması yapılır ve ameliyat bir cerrah tarafından ortodontistin kontrolü altında gerçekleştirilir. Ameliyat sonrasında son kapanış detayları için ortodontik tedavi bir süre daha devam ettirilir. Eğer dişlerin anatomileri aşınma nedeniyle bozulmamışsa, dişlerin restorasyonlarına gerek duyulmadan ortodontik tedavi ve ortognatik cerrahi kombinasyonu ile biyofonksiyonel kapanış sağlanmış olunur. Ortognatik cerrahi ile ilgili ayrıntılı bilgiyi ortognatik cerrahi bölümüzden öğrenebilirsiniz.

Eklem stabilizasyonu sonrasında dişlerin kapanışında büyük değişiklikler oluşmamış veya hasta yeni oluşmuş olan kapanışını gün içinde engelsiz ve erken temassız tekrarlayabiliyorsa, bu durumda stabilizasyon splintini yalnızca geceleri kullanarak hayatını sürdürebilir.

Fizyoterapistlerle birlikte çalışmak gereklidir.

En başta dediğimiz gibi, çene eklemi onları çevreleyen kas ve iskelet sisteminden ayrı düşünülemez. Bu yapının doğru şekilde tedavi edilebilmesi için boyun omurlarına, dil altı ve boyun kaslarına, omuzlara, boynun kafatası ile ilk temasta olduğu ve omurganın ilk kemikleri olan Atlas ve Axis omurlarının mutlaka incelenmesi gerekir. Bu omurların doğru pozisyonlarında olmamaları da aslında bizi doğrudan ilgilendiren detaylardır. Fizyoterapist bu noktada devreye girmektedir. Çenenin, diş hekimlerini ilgilendiren bölgesi ile kafatasının fizyoterapistleri ilgilendiren arka tarafı uyum içinde olmazsa problemler ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple tedavi esnasında da fizyoterapistin iş birliğinden yararlanmak gereklidir.

Günümüzde artık yalnızca estetik yaklaşım değil biyofonksiyonel yaklaşım ön plana çıkmaktadır. İnsan ruhsal ve fiziksel bir bütündür. Bu sebeple biyolojik yapının fonksiyonla birleşmesi esasına dayanarak muayene yapılmalı ve teşhis konmalıdır. Tedavi aşamasında da biyofonksiyonel tedavi yaklaşımından ödün verilmemelidir. Psikososyal faktörler göz ardı edilmemeli, fonksiyonu bozacak durumlar saptandıktan sonra gerekirse psikolojik etken de araştırılmalıdır.

Her seansta splintleri uyumlandırma yapılması gerekmektedir.

Stabilizasyon splinti hazırlanırken, splint üzerinde hassasiyet gerektiren aşındırmalar veya ilaveler gereklidir.  Çene eklemlerini doğru yerlerinde stabilize etmek için bu uyumlama asıl önemli noktadır. Piyasada bulunan plakların aksine her seans uyumlandırma yapılması gereklidir. Yalnızca üst çeneden ölçü alınıp bu ölçünün üzerine basılan ince bir plastik plak kullanılarak yapılan ve bir kere uygulandıktan sonra hiç kontrol edilmeyen plaklar, üst dişlere otursa bile alt dişlere olması gerektiği gibi temas etmeyebilir ve eklem sorunlarını arttırabilir. Hasta, plağını bu şekilde kullanmaya devam ederse şikayetlerinde artış görülür. Böylelikle, diş sıkmanın zararlarını önlemek için üretildiği iddia edilen bu plaklar hastaya daha da zarar vermiş olur. Bu durumu yanlış ayakkabı seçimi gibi düşünebilirsiniz. Her ayakkabı size uymaz. Tabanı, topuğu, burnunun şekli doğru seçilmelidir. Yanlış ayakkabı seçimi size zarar verir.

Dikkat edilmesi gereken bir başka husus da omurganın kafatası ile birleşimini sağlayan Atlas ve onun hemen altında yer alan Axis omurlarıdır.

0